mercredi 20 novembre 2013

Türkmeneli’nden...Türk’ün dilinden: Türkiye’ye Sitem


Türkmeneli’nden...Türk’ün dilinden: Türkiye’ye Sitem


Mahir Nakip




9-10 Kasım’da IMPR tarafından Ankara’da düzenlenen ‘’Kürtler, Barış, Demokrasi ve Çözüm Modellerini Tartışıyor’’ toplantısına katıldım. Burada Irak’tan KDP, KYB, Goran ve İslami Kürt Partisi’nin temsilcilerinin yanında, Suriye’den ve İran’dan Kürt siyasetçiler bulundu. Türkiye’den BDP’den de katılım oldu. Bu masum başlık altında her ne hikmetse bütün katılımcılar Türkiye’deki Kürt açılımına hararetle temas etti. KDP adına konuşan Hemin Havramani, Türkiye’nin Kürtler konusunda daha güçlü ve sürdürülebilir adımlar atmasını, demokratikleşme paketi çerçevesinde yasal ve anayasal değişikliklere daha emin ve hızlı adımlarla ilerlemesi icap ettiğini ve Öcalan’ın basınla daha rahat ilişki kurmasının sağlanması gerektiğini vurguladı. İbretle dinledim. Doğrusu aklımdan, ‘Türkiye’den AKP, CHP ve MHP’nin temsilcileri Erbil’e gidip orada Irak Türkmenlerinin sorunları konusunda bir toplantı düzenleyerek Kürtlere bazı tavsiyelerde bulunsalar, Erbil Yönetimi acaba bunu nasıl karşılar’ sorusu aklımdan geçmedi değil. Neyse geçelim...

Derken gündemimize tarihi! Diyarbakır buluşması düştü. Geçen Cumartesi Diyarbakır’da büyük bir buluşma vardı. Gün boyu süren töreni adım adım televizyondan izledim. Yetmedi, günlerdir medyada tartışılan bu konuyu takip ettim. Durumdan vazife çıkaranların, kelime ve ifadelerden mana bulanların ve dillerinin altından baklayı çıkaranların haddi hesabı yoktu. Sayın Erdoğan’ın Kuzey Irak Kürdistan Yönetimi demesi, var olan bir realiteyi ifade etmektedir. TBMM’nin ilk tutanaklarında da bu kelime var. Bunda bir beis görmeyebiliriz. Ama Diyarbakır Belediye Başkanı’na göre bu ifade Türkiye Kürdistan’ını da gündeme getirmiştir, yıllardır Kuzey Irak’ta yaşayan! Arzu Yılmaz’a göre de bu, Rojava’nın da batı Kürdistan olduğunun kabulü demektir. Nitekim PYD iki gün sonra Türkiye sınır kapısına yakın bir binanın üstüne yine kendi bayraklarını astılar. Daha neler ve neler...

Tabi ki bu gelişmeler Irak Türkmenlerini doğrudan ilgilendiren bir konu olmayabilir. Türkmenler elbette her şeyden önce Anavatanları Türkiye’nin huzur ve sükunete kavuşmasını can-u gönülden arzular. Ama herkes emin olsun ki bu gelişmeler Irak ve Suriye Türkmenlerini ciddi şekilde endişe ve kaygıya sürüklemektedir. Sanki bir yağma var; bölge, kapanın elinde kalacak gibi görünüyor. Sanki bir dağılma olacak, Türkiye’nin gözü önünde ve biraz da hoşgörüsü ile Irak, Türkiye ve Suriye topraklarından doğacak büyük Kürdistan kurulacak ve bölgede yaşayan Türkmenler bu hengame içinde unutulup ya da eriyip gidecektir. Diyarbakır buluşmasından asla bu anlam çıkarılmamalıdır.

Gelelim madalyonun diğer yüzüne. Sayın Erdoğan’ın konuşmasını dinlerken, satır aralarında Irak ve Suriye Türkmenlerini aradım; bulamadım. Kerkük, öyle bir şekilde telaffuz edildi ki Türkmen unsuru sanki yokmuş intibaını verdi. Herkes barıştan bol bol dem vuruyor. Her yere barışın gelmesi için herkes uğraşırken niye kimse aylardır patlamalarla sarsılan Tuzhurmatu’ya, Kerkük’e ve Telafer’e barışın gelmesini istemiyor? Habur’un yanında beş sınır kapısı daha açılacaksa, acaba bir tanesi bile olsa Telafer’e açılacak mı, yoksa hepsi ‘‘Kürdistan’a’’ mı bağlanacak? Bir zamanlar Türkmen temsilcisi, Rahmetli Özal’ın sağında, Barzani ve Talabani ise solunda otururken, bugün Irak Türkmenlerini temsil eden ITC Başkanının esamisi bile zikredilmiyor. Bir yılda Sayın Başbakanımız tarafından kabul edilen Iraklı Kürt yetkililerin sayısını bilmiyorum ama neden 2006 yılından beri Türkmen lideri Sayın Başbakanımızın huzuruna kabul edilmemiştir?

UNPO’nun Genel Sekreteri Marino Busdachin 14 Kasım günü Avrupa Parlamentosu’na gönderdiği şikayet mektubunda Türkmenlerin genel olarak Irak’ta ve özel olarak da Kerkük’te kaçırılmaktan korunmadıklarını, Tuzhurmatu’nun hedef olduğunu, arazilerinin Kerkük (Kürt) Valiliği tarafından gasp edildiğini ve bilumum Türkmenlerin asimile olmakla karşı karşıya kaldıklarını vurgulamaktadır. UNPO için önemli olan Türkmenler, Türkiye için önemli değil midir? Bu soruları, daha doğrusu buruk kaygılar sanırım bütün Türkmen aydınlarının içinden geçiyor. Bugün Tuzhurmatu iki yıldır süren patlamalar neticesinde bir hayalet şehrine dönüşmüş; böylece Kerkük etrafındaki son Türkmen kalesi de düşmüştür.

Bütün bu sitemleri dile getirirken Türkiye’nin güçlü bir ülke olduğundan da emin olduğumuzu unutmamaktayız. Eğer Sayın Başbakanımız, ağırladığı Barzani’den Türkmenlerin Kerkük ve Tuzhurmatu’da korunmalarını istese, ya da açılacak beş sınır kapısından birisinin Telafer’den geçmesini talep etse, Barzani’nin hayır demesi mümkün değildir.

Türkiye önemli bir sorununu çözmeye çalışırken bir başka sorunun doğmasına sebep olmamalıdır. ‘’Dimyat’ın pirincine giderken, evdeki bulgurdan olmamalıyız’’. Her ne kadar nüfusları ve nüfuzları azsa da Irak’ta ve Suriye’de Türkiye’ye gönülden ve samimiyetle bağlı tek topluluk Türkmenlerdir. Diğerleri hep geçici çıkarları için bugün Türkiye’den yana görünüyorlar. Türkiye Demokratikleşme Paketini açarken ve açmaya devam ederken; Kuzey Irak Kürt Yönetimi ile her türlü siyasi ve iktisadi ilişkiyi kurarken, Türkiye içinde yaşayan Kürtlere barışı sağlayacak bazı haklar verebilir. Ama bu haklar ne Türkmenlerin Türkiye tarafından unutulması pahasına, ne de Barzani’nin de içinde parmağının olduğu, yok olmalarına sebep olmalıdır. Türkiye, ister Bağdat yönetimiyle ister Kürt yönetimi ile ilişkilerini düzenlerken Türkmenleri kaale almak zorundadır. Türkmenler vebali Türkiye’nin boynundadır.

Türkiye, Irak ve Suriye’de yaşayan Türkmenlere önem ve rol verdiği ölçüde, merkez ve yerel yönetimler tarafından önemseneceklerdir. Türkiye’de kim iktidarda olursa olsun bu tarihi realite akılda tutulmalıdır.

Sabır, kurtuluşun ve felaha ermenin tek anahtarıdır. Cenab-ı Hak bize emrediyor: ‘Rabbin için sabret’ başka bir yerde de ‘Ey iman edenler! Sabır ve namazla yardım isteyin. Şüphe yok ki Allah, sabredenlerle beraberdir’ diyor. Türkmenler sabredenlerden olacaktır.

mnakip@yahoo.com

Aucun commentaire: